1 Nisan 2014 Salı

Kılıçdaroğlu'na Mektup

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu,
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı


Bu metni, demokratik sosyalist bir CHP seçmeni olarak 30 Mart 2014 Yerel Yönetimler Seçimlerinin hemen akabinde gözlemlediğim gelişmeler ışığında naçizane öneri ve eleştirilerimi paylaşmak üzere ve henüz Ankara seçim çevresi sonuçları kesinleşmeden önce 1 Nisan 2014 tarihinde kaleme alıyorum.

Bildiğinizi ve yakından takip ettiğinizi umduğum üzere, özellikle Ankara’daki şaibelerin ardından örgütlenen, çoğu gençlerden oluşan büyük bir gönüllü kitlesi, şaibelerin ortadan kaldırılabilmesi için emek sarf ediyor. Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mansur Yavaş’ın iradesiyle oluşan bu örgütlenmenin, seçim sonuçlarının hakkaniyete kavuşmasındaki emeği kaçınılmaz olacaktır. Tek bir sözüyle, ideolojik duruşları birbirinden bir hayli farklı onca çevreye mensup gönüllüyü yüreklendirme şerefi Mansur Yavaş’a nasip oldu. Tek başına gösterdiği (ya da en azından biz seçmenler nezdinde bu izlenimi yaratan) güven ve umut verici duruşta, Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurumsal kimliğinin daha etkili olmasını umut ederdim. Başkan adayının tesis ettiği güvenden beslenen bu gönüllü hareket, belki de Başkent’in belediye başkanını değiştirecek bir sonuca erişecek. Ne var ki Ankara’daki oy dağılımı nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, bu CHP’nin değil, tek başına Mansur Yavaş’ın yarattığı motivasyonun getirisi olacak.

CHP Genel Merkezi’nin -1. katında sabahlayan, 7. katında hummalı bir evrak trafiği yürüttüğüne bizzat tanık olduğum bunca gönüllü ve parti üyesi, parti yönetiminin utanç duyması gerekir ki CHP’nin değil, bizzat Mansur Yavaş’ın çaktığı kıvılcımla harekete geçti. Bu metni, kimseyi yermek ya da övmek kaygısıyla kaleme almadığımı içtenlikle belirtmek istiyorum. Muhtelif hareket ve partilerin %98’ine sahip olduğu sandık tutanaklarına CHP tarafından doğrudan erişilememesini, akil hiçbir mazeretle gerekçelendiremiyorum. Herhangi bir parti tutanak kopyalarına erişebiliyorken CHP’nin acz içerisinde yardıma muhtaç kalmasını, seçmeni olalım ya da olmayalım, Türkiye’nin ana muhalefet partisi adına herkes için utanç verici olarak yorumluyorum.

CHP’nin “seçime hile karıştırıldı,” diye feveran etmek yerine rakiplerini tanımış bir parti basireti göstererek önlemlerini çoktan almış olmasını; sağlıklı bir koordinasyon süreci işletebilmesini ve CHP müşahitleri dışında kimseden tutanak/bilgi/belge yardımı talep etmek zorunda kalmamış olmasını dilerdim. İktidar partisi ya da kamu görevlileri sorumluluklarını aksatıyor olsa bile benim oyumun güvenliğini sağlamak, sanırım en çok ana muhalefet partisinin mesuliyetindedir.

Yerel ya da uluslararası gelişmeler ışığında bir partinin ideolojik kayma yaşamasını yadırgamıyorum. Zaman içerisinde sosyal demokrat bir partiye evrilen CHP de pek âlâ daha sola, merkeze ya da liberal sağa kayabilir. Belli ilkelerinden ve insan olmanın vazgeçilmezi sayılan onurundan ödün vermediği sürece… Maalesef 30 Mart Seçimleri, CHP’nin bu kaymayı bile layıkıyla yapamadığı sonucunu işaret etmiyor mu? İstanbul’da yüzünden nur akan ve dürüstlük timsali olduğundan herkesin emin olduğu bir adayla CHP’nin kendi rekorunu kıracak düzeyde oy almış olmasıyla avunmak, siyasi ve zihinsel bir özdoyumun ötesine geçebilecek nitelikte midir, emin olamıyorum! 

“Uyuyan vicdanları uyandırma” kaygısına düşülmesinden ziyade, Türkiye seçmeninin CHP’ye de güvenmiyor olduğu gerçeğiyle yüzleşmenin zamanı değil mi? Vicdanların uyuduğuna dair bu söylemle Türkiye seçmenine, satır arasında yine “gafil, cahil, vicdansız, kaygısız, çıkarcı” yaftası yapıştırılmasına vesile olmuyor musunuz?

Naçizane, istisnaları yok sayarsak, kimsenin vicdanının uyuduğuna inanmıyorum. Türkiye seçmeni CHP’nin yönetme becerisine güvenmediğini haykırıyor. Ekonomik, sosyal ve psikolojik sorunlarına rağmen seçmen, en güçlü iktidar adayı olması beklenen CHP’nin iktidar yetkisiyle taçlandırıldığında sorunlarının pekişeceğinden korkuyor. Seçim sonuçlarını yalnızca ben böyle okuyorsam “münferit bir tespit,” deyip geçiniz; ancak iktidar partisini %50’yi geçemediği savıyla eleştirmek, “ülkenin %55’i muhaliftir,” demek gözlerimizi yumup ıslık çalarak korku savmaya çalışmaya benzemiyor mu? Tersten bir okumayla Türkiye seçmeninin %77’sinin CHP’yi mahir görmediğini ve dolayısıyla CHP muhalifi olduğunu görmezden gelmek ne kadar doğru? Dürüstlük ve adaletin bir erdem olduğunu düşünmüyorum. Bunları, insan olmanın gerektirdiği olmazsa olmazlar olarak değerlendiriyorum. CHP’nin, Türkiye seçmenini dürüstlükten ve adaletten ödün vermeden de yönetme becerisi gösterebileceğine ikna etmesi gerektiği kanaatindeyim.

Farkına varılması gereken bu seçimde kaybeden tek partinin CHP olduğudur. Sanırım bu ülkede hiçbir parti yoktur ki seçmeninden “genel merkeze, parti yönetimine ya da parti politikalarına rağmen” partisine oy veriyor olsun. Yine de inatla “titre ve kendine gel,” diye direten bir seçmen kitlesine sahip olduğu için CHP’yi şanslı bulduğumu da eklemeden geçemeyeceğim. CHP’nin ne kadar nitelikli reaksiyon verebileceğini ise sanırım zaman gösterecek. Korkarım yine, zamanla kendine gelmesini bekleyeceğimiz bir ana muhalefet partisi için duacı günler geçireceğiz.

Bir süredir içinde yaşadığımız ortam nedeniyle eleştirmenin suç sayıldığı bir dönemde, bu metni size çekinmeden gönderebilmenin mutluluğunu yaşıyorum. Eleştirilerimin kişisel değil, hatta çoğunun kurumsal duruşunuza yönelik olduğunu ve bu satırlarla, üstlenmiş olduğunuz genel başkanlık sıfatı nedeniyle karşı karşıya kaldığınızı anımsatmak isterim.

Okumaya vaktiniz olup yanıtlamaya değer bulup bulmayacağınızdan emin olmadığım için bu mektubu size postaladığım saatlerde sosyal medya hesaplarım üzerinden de paylaşacağım. Metni bu nedenle bilgisayarda kaleme aldığımı belirtmek isterim. Böylece sizden bir yanıt alamayacak olsam bile belki de haddimi aştığım eleştirilerimde yalnız olup olmadığımı görebilmek, yanlış değerlendirmeler yapıyorsam yeniden düşünebilmek için olası tepkileri beklemeye koyulacağım.

İçtenlik ve saygıyla,

ARAS ONUR