Yaklaşık bir yıllık
aradan sonra yeniden selamlıyorum.
Son yazımı yayımladığım 1 Nisan'dan bu yana yazı masamın üzerindeki dosyalarımla ilgilendim. Blog sayfasını ihmal ederken geçirdiğim sürede şiir, öykü ve roman dosyalarımı derleyip yeni oyunumuzun hazırlıklarına zihin yormaya çaba sarf ettim.
2014 Şubatı'nda yayımlanan Beylerbeyi'nde Son Tango için 33. İstanbul Kitap Fuarı'nda düzenlediğimiz imza gününde standa uğrayan, nezaket göstererek zaman ayırıp ziyarete gelen tüm dostlarıma ve okurlarıma bir kez daha teşekkür ederim. Fuarın hemen ardından kapandığım yazıhanemde, 2007 yılından bu yana üzerinde çalıştığım Mathilda Öykü Üçlemesi'nin ilk kitabı olan Mathilda'nın Kardeşleri adlı kısa öykü dosyasının eksiklerini tamamladım. Yakında müjdeli haberlerle yeniden karşınıza çıkabilmeyi umuyorum.
Bu arada Paris'ten Döndüğümde adlı şiir kitabının da 2015 sonbaharından itibaren raflarda yerini alabilmesi için son düzeltmeleri tamamladım; yayın takviminde kendine yer edinmesi için demlenmeye bıraktım.
Bir gizli servis mensubunun anılarından yola çıkarak kurguladığım ilk romanım Babamın Gizli Ajandası ise bir yıl içinde sizlerle buluşması için yolculuğuna devam ediyor. Kurgu bütünlüğünü sağlamlaştırabilmek için bazı ufak eklere ihtiyaç olabileceğine kanaat getirerek romanı masamdan ayırmıyorum.
Yazıhanemin tempolu gündemini rayına koyabilmişken bir köşede düzenli olarak yazmayı özlediğimi fark ettim; dürüst olmalıyım. Tam da bugünlerde Karşı Gazete'den gelen teklifle birlikte, artık yalnızca sanal ortamda yayın yapan Karşı'da en azından haftada iki gün söz paylaşmaya karar verdim.
Bundan böyle, blog sayfamda da kısmen yayımlayacağım yazılarıma, her salı ve cuma günü Karşı Gazete'den erişebilirsiniz. İlk yazımdan bir parçayla selamlıyorum:
İmam Tadarsa Cemaat Yutar
...
Bakan Bozkır’ın “Şayet benim kızımın başına böyle bir olay gelseydi ben elime silahı alır, bunun cezasını kendim verirdim. Bunun cezasına da katlanırdım,” demiş olduğunu öğrenince neden şaşırmadığımı sorguluyorum.
Birinin cezasını bizzat kesmeye eğilimli bireylerin kimlere, nasıl ceza kestiğini ya da “emri bizzat nasıl verdiklerini” yakından biliyor, izliyor ve tanıklığımızla bile utanç duymuyor muyuz?
...