Birkaç yıl
önceydi... Fonda caz müzik çalan bir evin loş ışığında tanıştık. Çok geçmeden sohbetlerde
buluşmaya, ezberlerimizi bozmaya, nitelik paylaşmaya koyulduk.
Örselenmiş
kuytularımızı temize çekebilmek için kendimizce bir yol bellemiştik. Herkes
kendi geçmişinin tozlu raflarındakileri indiriyor, bildiği her şeyi sil
baştan öğrenmeye çalışıyordu. Dedelerimizin dedelerinden kalanları özenle
seçip deneyimlerimizi ekledikten sonra bir yaşam
biçimi inşa ettik.
Oyun oynadığımız
bir gece yarısı, merakımız bizi Kuzey Amerika’ya kadar götürdü. Siyu halkının nasıl yaşadığını, hangi
tohumlardan hangi hasatlara kavuştuğunu uzun uzadıya okuduğumuz o gece yeni
güne evrildiğinde ayaktaydık. Devletsiz
ama topraklı, sınırsız ama seçici bir
halkın yüzyıllardır ayakta durmasının öyküsü bizi ayık tutmuştu.
(...)