29 Aralık 2015 Salı

Patlıyo' Herkes

Avrupa Birliği, Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımların Temmuz 2016’ya kadar uzatılması yönünde oy birliğiyle karar aldı. Haberin duyulmasıyla birlikte CHP’nin Adana İl Yönetimi seçimlerinde gerginlik yaşandı. AB ile Rusya arasındaki gerilimin, il yönetimi seçimlerinde blok listenin benimsenmesiyle çözülebileceğine inanan grupla çarşaf listenin dünya barışına daha çok hizmet edeceğini savunan delegeler arasında kavga çıktı.

(...)

-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

25 Aralık 2015 Cuma

Canım Aydınım

Bir ağaç düşünün ki birlikte yeşerdiği komşu fidan zamanla kendi gölgesinde kalıp kuruyunca o fidana küssün. Fidanı kurutan toprağa küssün, toprağı ıslatan yağmura küssün.

İlkokul dâhil hiçbir okuldan mezun olmamış 6 milyon yurttaşımızın olduğu memleketimizde %34’ümüz lise ve üstü tahsil görmüş. Yani nüfusun %66’sı lise binasını belki görmemiş bile.

Her seçim sonrasında cehaletinden yakındığımız halkımıza “küsüveren” biz aydınlar, en çok şu küskün ağaca benziyoruz. Kendi gölgesinde kalıp kuruyan fidana küsen ağaca...

Oysa en iyi biz bilmiyor muyuz, bu memlekette cahil kalmak için bile tedrisattan geçmek gerektiğini?


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

22 Aralık 2015 Salı

Uzun

Kuzey yarım küre en uzun gecesini silah seslerini kanıksamış mazlumlar, bombaları işitmeyen ıraklar, sermaye dışında kimseye hesap vermeyen zalimler ve olan biteni stratejik olarak yorumlamaya çalışan medyumvari aydınlarla geçirdi.

Başımızdaki uzun, perdenin önünde tüm dünyaya kafa tutabildiğini gösterip yandaş/muhalif her kesimden tabanını genişletmeye çalışırken perdenin ardında en karanlık gecenin planlarına dâhil oluyor.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

15 Aralık 2015 Salı

Zina

Meclisteyiz. Söz sırası, muhalif kimliği kadar açık fikirliliğinden de zerre kadar kuşku duymadığım bir hukukçu ağabeyime geldiğinde konu yasal düzenlemeler üzerine dönüyordu.

“Mesela zinanın suç olmaktan çıkarılmasını doğru bulmuyorum,” deyiverdi. “Eski TCK’daki hüküm erkeğin lehine, kadının aleyhineydi. Yeniden düzenlenmesi gerekirdi; ama yasadan çıkarılması sakat oldu,” deyip devam etti. “Devlet, kimin kiminle birlikte olduğuyla ilgilenmez. Orada yasayla korunmaya çalışılan şey çocuğun nesebiydi. Adamın başka bir kadından çocuğu olunca o çocuğun nesebini kime yazacaksın? Boşansın, ne yaparsa yapsın!”


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

11 Aralık 2015 Cuma

Muhalife Muhalif (III)

Söz HDP’ye gelince “vuracak” o kadar çok yer var ki pek çoğu artık temcit pilavı tadı verir oldu. Örgüt bağı, anlatımında güçlük çekilen özyönetim talebi, milliyetçiliğe göz kırpan yerellik anlayışı ve devridaim ettirilen o meşhur Türkiyelileşme söyleminin konuşulmadığı televizyon programı, konu edilmediği köşe neredeyse kalmadı.

Kasım seçimlerinde de oy attığım HDP’ye muhalefetimi imaj ve dil üzerine yoğunlaştırmak istiyorum.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

8 Aralık 2015 Salı

Savaş ve Barış

Fransa ateşli silah ve savunma teçhizatı üreten on bir fabrika ve yazılım tesisinin gelecek yetmiş beş yıl içerisinde kademeli olarak faaliyetlerini durduracağını açıkladı.

İtalya’da silah üretim kapasitesinin %2 oranında azaltılmasına karar verilmesinin ardından birleşme ve satın alma yoluyla kapasite artırımının önünü kesen düzenleme yasalaştı.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

4 Aralık 2015 Cuma

Muhalife Muhalif (II)

Partinin dışından gelecek öneri ve eleştirilerin hangi hassas eleklere tabi tutulduğundan haberdar olacak kadar yakın ilişkilere sahip olduğum MHP hakkında fikir beyan ederken iki düşünüp bir yazıyorum. Hele de medya mensupları ve partili olmayanların övgülerine mazhar olduğu için genel merkez tarafından “çizilen” Akşener’in bunu teyit eden beyanlarını açıkça duyduktan sonra, kimseye naçizane zarar vermemek için daha dikkatli olmaya çalışıyorum.

Şimdilik kamuoyunca üçü bilinen beş aday adayının başını çektiği girişimi Koray Aydın’ın sözleriyle özetlemeyi yanlış bulmuyorum: MHP’de Bahçeli dönemi bitti.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

1 Aralık 2015 Salı

Rusya ve Diğerleri

1700’de başlayan Büyük Kuzey Savaşı yirmi sene kadar sürdü. Muhtemelen adını komşularıyla savaşan İsveç’in karşısındaki “büyük” güçlerden alıyordu. Rusya ile İngiltere müttefik olarak çarpıştı. Öncesindeki ilk ve ikinci Kuzey Savaşlarında da Rusya ile Habsburglar, İngiltere ile örtülü ya da açık ittifak halindeydi.

Malum, bir milliyetçi Sırp genci Saraybosna’da Avusturya veliahdı Ferdinand’ı öldürünce açığa çıkan Birinci Dünya Savaşında 20 milyondan fazla kayıp verildi. Rusya ile İngiltere ve dahi ABD müttefikti.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

27 Kasım 2015 Cuma

Muhalife Muhalif (I)

Karşı Gazete’de yazdığım için her şeye karşı bir pozisyon aldığım sonucu çıkmasın. Tıpkı Cumhuriyet’te yazıyor olsam II. Cumhuriyetçi ya da Milliyet’e yazsam milliyetçi olmayacağım gibi... Ne var ki iktidara muhalefet etmek kadar zaman zaman muhalefete de muhalif olmak gerektiğini düşünüyorum.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

24 Kasım 2015 Salı

Anlayan Beri Gelsin

Dünya, aşk acısı çekmeye sahiden fırsat tanımıyor. En azından bu cömertliği bana göstermeyecek denli hızlı dönüyor. Her birimizin yalnızca biraz sevilip güvende hissederek yaşamak istediği şu dünya üzerinde gelecekten kaygı duymamız için her türlü belirsizlik ortamını tecrübe ediyoruz.

Türkiye, Lübnan ve Fransa’daki patlamaların ardından Mali’deki işgal, gündemi fazlasıyla sarstı. Hollanda teyakkuza geçerken Belçika Başbakanı kamuoyunun önüne geçip “Paris’teki gibi bir saldırıdan endişeliyiz” dedi.

(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

20 Kasım 2015 Cuma

Zihin

En oyunbaz bileşenimiz: Zihin! Bedenimizin ve yüreğimizin bile dizginlerini ele geçirebilen, sağduyu adına oyunlar oynayıp bizi yanıltma yetisine sahip olan kudretimiz...

Bedeni harekete geçirmeye bile zihni ikna ederek başlayabildiğimiz döngünün en mahir ve en atılgan sacayağının çetin cevizi...


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

17 Kasım 2015 Salı

Yürek

Seyahatteyken aldığım bir felâket haberi daha bünyemi alt üst etti. Dünyanın neresine gidersek gidelim insanlığın içine düştüğü gaflet çukurundan kurtulamıyoruz. Her geçen gün, adı konmamış ya da konduysa bile yüzleşmekten imtina ettiğimiz yeni bir dünya savaşının içindeymiş gibi hissediyorum.

Yine de...

Ankara'da verdiğimiz kurbanların kırkı çıkmamış, Paris'teki acı tazeliğini korurken bile bizler yüreklerimizi temizlemezsek nasıl çıkabiliriz aydınlığa?


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

13 Kasım 2015 Cuma

Beden



Bu satırlar gazete köşesinde yayımlandığında ben biraz uzaklarda olacağım. Yaklaşık bir haftalık süre için İspanya’nın Madrid ve Sevilla kentlerini kapsayan kısa bir yolculuk deneyimlemek üzere... Zira benim için kalkıp hareketlenmenin sırası geldi.

 
(...)

 

10 Kasım 2015 Salı

Sıra Sende

Neden ayıklamaya çalıştıkça sorunun çözümünden uzaklaşıyoruz. Kabul edelim, bunu o kadar iyi ezber ettik ki içindeyken unutabiliyoruz. Oysa nedenlerde boğulmadan sorunun çözümüne eğilecek cesareti gösterebilirsek ne çok yol kat etmiş olacağız.

Dünya, “her şeyin bir nedeni vardır” önermesini terk edeli yıllar olsa da bununla hâlâ barışamadık. Hâlbuki bilim ve felsefe artık en azından bir hususta uzlaşıyor ki “her şeyin pek çok nedeni olabilir ve bazılarını tespit etmekte yetersiz kalabiliriz.”

Öyleyse sıra sende arkadaş!


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

Anma

Değerli lider Gazi Mustafa Kemal'i rahmetle anıyor, ebediyette nur ve huzula yatıyor olmasını diliyorum. Ruhu şâd olsun.

Saygıyla,

7 Kasım 2015 Cumartesi

Etkinlik İptali hk.

34. İstanbul Kitap Fuarı kapsamında 10 Kasım 2015 için planlanmış olan imza etkinliğime yurtiçi ve yurtdışı seyahatlerim nedeniyle katılamayacağım. İlk fırsatta telafi edebilmek umuduyla affınıza sığınıyorum.

Sevgilerimle,

6 Kasım 2015 Cuma

Sensin Koyun

Ya sabır, diyorum. Haddimi aşmamak için günlerdir tereddüt ediyorum; ama yazmanın vakti geldi de geçiyor bile. Evet efendim, benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir! Bu serzenişi yapan hanım kızımız o çobanın hanesine girip de çorbasını içmiş miydi acaba? Okuyup adam olduktan(!) sonra tarlasına dönüp beğenmediği çobanla iki kelam etmiş miydi?

İktidar partisinin mutlak zaferinin ardından “bizim cenahta” o malum habis ses yeniden yankılanmaya başladı: “Koyunlar! Biz sizin yerinize düşünmekten yorulduk!”


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

3 Kasım 2015 Salı

Bu Muymuş

Ah benim el sürdürtmediğim “solculuğum!Muhafazakâr bir damarım olduğu söylendiğinde huzursuzlanan sol yanım! Dünyanın değiştiğini idrak edemeyen ezberlerimle kol kola bana beni sorgulatan sola çekimim!

Motor seslerinin arasında top koşturmaya mahkûm kalan çocuklara anadillerinde cıvıldaşmayı mı öğretebildim? Çanta dolusu oyuncak yüklenip savaş mahalline doğru koyulan gencecik kurbanlarasiper olabildim? Şehirlere bombalar yağarken göğe dönüp merhamet mi dilenebildim? Neredesin benim sol yanım!


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

23 Ekim 2015 Cuma

Kısa Bir Ara

Savrulduğum günlerdi. Elimi attığım ne varsa birer birer kırıp yok ediyordum. Üstelik özenle korumaya çalıştığım benliğim de aldığı darbelere karşı koyamaz hale gelmiş, yorgunluğun ötesinde artık yıpranmıştı. Geçimimi sağlayabilmek, hayatta kalabilmek, birlikte çalıştığım insanları mağdur etmemek adına çırpındıkça batağa çekildiğimi hissediyordum.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

20 Ekim 2015 Salı

Yeni Güne

“Dünya dönüyor, sen ne dersen de”

İnsan, mecbur kaldığı her şeye adapte olabilme yetisine sahip entelektüel bir canlıdır. Yaşadığımız yasların ardından hayatı devam ettirebilmemiz de, aşırıya kaçan mutluluklarımız sonrasında olağana dönebilmemiz de bu yetimizin ürünü değil mi? Vücudumuzun her zerresi hayatta kalmak için işbirliğini kusursuzca yapabiliyor. Yeter ki zihnimize ket vurmayalım.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN  TIKLAYIN-

17 Ekim 2015 Cumartesi

Lüzum Üzerine

Karşı Gazete'de 16 Ekim 2015 tarihinde yayımlanan Ey İnsan başlıklı köşe yazım hakkında gelen yüreklendirici mesaj ve yorumlar için tüm okurlarıma teşekkür ederim.

Gazi Mustafa Kemal'in Gençliğe Hitabesi'nden esinlenildiği aşikâr olan bu makale tam da Gazi'nin hitabesini hatırlatmak amacıyla kaleme alındı.

Rahmetlinin liderliğine ya da manevi şahsına öykünmek, rol çalmaya girişmek gibi bir niyetim olamayacağını sadık okurlarıma hatırlatma ihtiyacı bile gütmüyorum.

Bu anlamda ezberletilmesi gereken güncellenmiş bir metin çıkarmayı değil, faydası olacaksa okunarak çoğalacak bir yakarış kaleme almaya çalıştığımı içtenlikle belirtmek isterim.

Sevgilerimle,

16 Ekim 2015 Cuma

Ey İnsan

Ey insan! Yaradılışın sana verdiği vicdanının sesini dillendirmen yegâne vazifendir. Dilin bağlanmış, gözlerin dağlanmış, ellerin ağlanmış olsa bile yüreğinin söylediklerini tanı.

Bugün sana, belirsizlik içinde yaşamayı diretirlerken çaresizlik ve umutsuzluğa kapılmış olabilirsin. Yüz yıllardır sahip olduğun güven, adım adım kuşatılmış sokaklarında bozguna uğramış ve hatta senin en zayıf noktan haline gelmiş olabilir; ama hafızası yerle bir edilen, kurumları ayartılan, talanla zorbalık edilen, mahremiyeti ayaklar altına alınmış ve bağları temellerinden sarsılmış yurdunda yalnız değilsin. Duyduğun güven istismar edildiğinde, aklının gösterdiği istikamette rehavete kapılmış olsan dâhi cesaretini koru!


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

13 Ekim 2015 Salı

Adını Anmayacağım

(...)


Devlet hafızası yok edildi. Silahlı kuvvetlerin vesayeti sonlandırılırken askerin bilinci tarumar edildi. Vesayet bitti, diyenler o vesayeti veren ellerin askerden alıp bir başkasına verdiğini göremeyecek denli kör bir sevincin içindeyken 60’lardan beri süre gelen eğitimde tutarsızlık politikası şaha erdi. Dünyanın en ironik ülkesinde, teşkilatı Dünya Bankasıyla saz arkadaşları kuşatmışken adı hâlâ Millî Eğitim olan bakanlığın içi topyekûn boşaldı. Ticaret mevzuatı dâhil yüzlerce yasa değişti; değişen her yasa tekrar değişti; tekrar değişen yasalar defalarca değişti. Dekanlar bir saraya toplanıp el pençe dururken sahnedeki alenen hareket çekince akademi ayağa kalkıp alkışladı. Türk olmanın utanç sayıldığı günün hemen ertesinde milliyetçilik destanlarıyla şarkılar bestelendi. En milliyetçi gününde bir okulu Fatiha ile açtı.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

9 Ekim 2015 Cuma

Açaydım Kollarımı

Sosyoloji dersi almış olan herkes, statünün toplum tarafından yaratılan bir konum olduğunu; ancak içini doldurmanın bireye düştüğünü bilir. Bireyin performansı, sahip olduğu statünün ideal rolüne ne kadar yaklaşırsa statüsünün saygınlığını da o ölçüde artırır.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

6 Ekim 2015 Salı

Çırılçıplak

Toprağı geniş, tebaası bol, dili zengin, hazinesi boş bir ülkenin çalkantılı günlerinde taht kavgasını, dost ve müttefik ülkelerdeki imparatorlar heyetinin desteğiyle kazanan yeni kral icraatlarıyla palazlandıkça palazlanmış.

Ülkenin toprağını nadasa bırakıp hazineyi ticaret ve taahhütle mest ederken çiftçisine buğdayın, çobanına hayvanın nasıl ithal edileceğini uzun uzun anlatmış. O anlattıkça ninni gibi dinleyip ikna olan halk, yeni kralın en büyük kral olduğuna inanmaya başlamış. Onlar inandıkça kral, kral inandıkça onlar...


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

2 Ekim 2015 Cuma

Geç Bunları

Mecliste beni anarken bir dost "solcudur; ama bir damarı da muhafazakârdır" demiş. Kaç gündür düşünüyorum, neyi muhafaza edebilmişim, diye!

Dairemin balkonundan şehre daldığımda, on sene önce olmayan gökdelenlerin estetikten uzak siluetiyle söyleşiyorum. Yaşadığım şehrin mimarisi yok! Elli yılı gören binayı kentsel dönüşüme konu edip yıkıyor, beş katlıdan yirmi beş katlı doğurtuyorlar.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

22 Eylül 2015 Salı

Hesaplaşmalar Üzerine

60’ta, 1920’lerin devinimini değiştiren bir hükümetle hesaplaştılar. 1980 faciası, 60’takiyle hesaplaşmaydı. 80’le hesaplaşma makyajıyla göreve gelen 2000’lerdeki hükümet, topyekûn hesaplaşmaya göz dikti.

Bugün ya da yarın, önünde sonunda AKP de güçten düştüğünde bizi bekleyen en büyük tuzak, hesaplaşma isteği olacak.

(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

18 Eylül 2015 Cuma

Anlamadım, Olmuyor

Ne yazayım cancağızım!

İnsanlar akın akın yer değiştiriyor. Afganistan'dan, İran'dan, Irak'tan, Suriye, Lübnan, Ürdün, Sudan'dan kaçışıyorlar. Birkaç seneye kalmadan Türkiye'den de kitlesel göçlere tanıklık edeceğimizi düşünmek işten bile değil. Ne yazayım?


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

15 Eylül 2015 Salı

Aldanma Hemşerim

Cizre’ye, Yozgat’a, Alanya’ya bakınca kendinden kuşku mu duyuyorsun? Duyma hemşerim! İki haftadır, yalnızca AKP kongresinden önceki ve sonraki birkaç saatte gelmeyen çatışma haberlerinin ardından Kürtlerin linç edildiğini izledikçe içimizde linç duygusu olduğunu mu sanıyorsun? Sanma!

Böyle haberlerle kirlendiğini hissettikçe aklına aslanlar gelsin...


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

11 Eylül 2015 Cuma

Kimin Büyüsü

Çok uluslu imparatorlukların ömrü tükenmeden, pek düşünceli bir el ulus devlet ihtiyacının tohumlarını attı. Aslında hem koca koca imparatorlardan kurtulmuş hem de küçük küçük devletçikler yaratmış olacaktı. Yaptı... Dünya, tek bir imparatorluk kalana dek savaşlarla bayındır edildi.

İşte o savaşlarda yurdum tarumar edilirken...


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

10 Eylül 2015 Perşembe

Bir Mum Yak, Kapıya Çık

İnsanlarımız ölüyor. Dağda, şehirde, sokakta, denizlerde can veriyoruz.

Vakit, sokaklara taşma vakti değil.
Sokaklar, bizim sokaklarımız değil.
Ama...

Sürüp giden bu kavgaya, dökülen kardeş kanına, yaşanan vahşete DUR diyebilmek için yapabileceklerimiz tükenmedi.

Yaşamını yitiren gençlerimizin anısına, savaş mağduru mültecilerin acısına, durdurulamayan gözyaşının hatrına, seni her akşam saat 21:00'de elinde bir mumla sessizce kapının önüne çıkmaya davet ediyoruz.


(...)


-KARŞI YAZARLARININ ORTAK YAZISINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

8 Eylül 2015 Salı

Ardından

Boysan'ın anısına...

Meslek hayatımın belki de en zor yazılarından birini, ona borçlu hissettiğim için güçlükle toplayabildiğim kuvvetle kaleme alıyorum. 2008 yılının yazında tanıştık. Bir sanat merkezinde çalışıyordu. Aynı çevrenin insanları olmamıza karşın ortak tanışlarımız vesilesiyle değil de özel bir gündemle denk gelmiştik. Aylarca neredeyse her gün yazıştık. Sohbetlerin uzun zamana yayıldığı yoğunlukla, işi aşarak dostluk geliştirmeye başlamıştık.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

4 Eylül 2015 Cuma

Bir Mektup Bir Resim

Babam art arda beş-altı gece eve gelmeyince ağabeyim de silahını alıp çıkmıştı. Gece yarısı geldiğinde annemle bir şeyler konuştular. İkisi de ağladı. Annem yalnızca birkaç parça eşya alabileceğimizi söylemişti. İran’ageçtikten sonra orada yenilerine sahip olacaktık. Babamı bir daha göremeyeceğimi anlattı.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

1 Eylül 2015 Salı

Barışa Sözler

Karşı’da neredeyse her telden yazar bulabilirsiniz. Solcumuz da var, ulusalcımız da. Muhafazakârımız da var, liberalimiz de. Kemalist yazara da rastlayabilirsiniz, post-modern tedrisattan gelene de... Sanırım mürteci rengimiz yok yalnızca; o da pek kusur sayılmasa gerek.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

28 Ağustos 2015 Cuma

Arılar ve İnsanlar

Kışa girerken kovanlarda sekiz petek bal bırakılıyor. Arılar bahara dek aç kalmasın, hayatta kalabilsin diye...

Soğuklar boyunca bu sekiz peteğin dört, azami beşindeki balı tüketen arı sürüsü, bahara üç, bazen dört petek bal artırarak çıkıyor.

Yani bahar, kovanda balla başlıyor.

Fakat...


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

25 Ağustos 2015 Salı

Selam Olsun Bolu Beyine

Muhtemelen 50 sene sonra anlayabileceğiz.

Erken seçim kaçınılmaz hale gelmiştir, diyerek koalisyonu bozup ortaklık eden Bahçeli’nin neye tav olduğunu...

Rahmetli İsmail Cem’in neden son anda yalnız bırakıldığını...

ANAP-DYP flörtünün son gecede nasıl basiretsizlikle sonuçlandığını...


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

21 Ağustos 2015 Cuma

Yangınlarla Bayındır

Yan yana koyduğumda parçaları birleştirip pek çok şeyi anlayabiliyorum. Bir generalin, sağcının da solcunun da eline silah tutuşturanın aynı el olduğunu bilememesini, görememesini bile... Gel gör ki her şey olup bittikten, kendince meşru bir darbe zemini oluştuktan sonra memleketin gençlerine kıyılabilmesini aklım, havsalam almıyor.

Nasıl bir kurtuluştur ki aradan 35 sene geçtikten sonra hâlâ travmalarını temizleyemiyoruz?


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

18 Ağustos 2015 Salı

Sevmeyi Sevdim

Siyasî belirsizlikler ekonomik çalkantıları perdelerken, taksi sürücüsünden vapurdaki yolcuya değin denk geldiğim neredeyse herkes hâlinden şikâyetçiyken, inşaat taahhüt şirketlerinin batmaması için örtülü sübvansiyonlar ayyuka çıkmışken İstanbul’da geçirdiğim bir haftalık tatil(!) nedeniyle yazılarıma verdiğim aradan sonra söze nasıl başlayacağımı bilmiyorum.

Taşıma suyla değirmen döndürmeye çalıştığımız bu günlerde insana ve geleceğe dair umudu yitirmemek gerektiğini zihinsel olarak kabul edebiliyor olsam da yüreğimde hissedemediğimi itiraf etmeliyim.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

7 Ağustos 2015 Cuma

Kehanet

Geçici bir koalisyon ya da destekli azınlık hükümeti kurulur.

Aralık ayı için erken seçimde uzlaşılır.

Kış şartları ve Suriye sınırındaki olağanüstü hâl nedeniyle seçim bahara ertelenir.

Nisan sonu ya da mayıs başında yapılacak seçimde AKP %52 oy oranına ulaşır; CHP alışıldığı üzere mevcut oranını bir puan eksikle muhafaza eder. MHP’de 3 puandan fazla oy kaybı yaşanırken HDP oyunu bindelik düzeyde artırır.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

4 Ağustos 2015 Salı

Bak Şu Konuşana

Efendi buyurmuş: “İzmir’de Marmaris’te yazlıklarında yatıp, AKP’nin olmasın diye oyunu MHP’ye vermeyen; ama HDP’yi Meclis’e taşıyan zavallılar, Türkiye’nin kaymağını yiyenler, Boğaz’da, yalılarda viskisini yudumlayıp oyunu HDP’ye veren şerefsizler...”

Nerede demiş? MHP’nin genişletilmiş il istişare toplantılarında. Yani söz aslında sana, bana değil.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

31 Temmuz 2015 Cuma

Şaşının Hikâyesi

Bilenler bilir, okuyanlar hatırlar. Marangoz, şaşı çırağına "İçeride asılı şişeyi dışarı getir," deyince şaşı çırak "Bu iki şişeden hangisini getireyim, iyice anlat," diye sormuş. Marangoz yanıtlamış: Şişe iki tane değildir, haydi şaşılığı bırak da azı çok görücü olma!

İkna olmayan şaşı çırak "Beni azarlama, şişe iki tanedir," diye diretmiş. Marangoz gecikmeden "Öyleyse o iki şişeden birini kır," deyivermiş.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

28 Temmuz 2015 Salı

Baskın Basınındır

Bizim gazetenin hakkını yemeyeceğim. Bu konudaki görüşlerimin, zaman zaman uyarı hissi yaratan tespitlerimin dikkate alındığını, mümkün olduğunca seçici ve özenli davranıldığını biliyorum. Yine de icap ederse Karşı’yı da eleştirebileceğim gerçeğinden uzaklaşmıyorum.

Suruç’taki katliamın ardından birkaç istisna hariç sosyalist, radikal solcu, sosyal demokrat, ulusalcı ve liberal çizgide yayın yapan hemen hemen tüm muhalif yayınlar ortak bir savla manşet attı: AKP’NİN ESERİ.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

24 Temmuz 2015 Cuma

Bak Efendi

Efendi ön şartsız lanetledikten sonra buyurdu: "Türkiye’de yardım edilecek yer ve insan bitmiştir de geriye bir tek Kobani mi kalmıştır?”

***

“Ne işin vardı orada,” anlamındaki bu sorunun devamı “Oraya gideceğini bilsem seni göndermezdim!” diye gelir.

İşte bu, tehlikenin ta kendisidir.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

23 Temmuz 2015 Perşembe

Suçluyla Meselem Yok, Derdim Suçla


İzmir'de Sanat ile şiir kitaplarım, köşe yazarlığı ve İzmir hakkında söyleştik. Söyleşinin tam metnine şu adresten ulaşabilirsiniz:

SUÇLUYLA MESELEM YOK, DERDİM SUÇLA

21 Temmuz 2015 Salı

Yiğitleri Vururlar

Muhterem, “Biz Suriye meselesini bir dış mesele olarak görmüyoruz,” deyip Esad rejiminin gereken cevabı “Suriye’nin öz evlatları” olarak andığı IŞİD’den almasını temenni etti.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

14 Temmuz 2015 Salı

Kimi Yazar İyi Yazar

Aslında yazarlığın her kulvarında rastlasak da özellikle köşe yazarları için “aranan yazar” olabilmenin bazı püf noktaları var. Kültürel geçmişle yozlaşma harmanlanınca ortaya çıkan bu altın kurallardan birkaçına sahip köşe yazarlarına, sizinki de dâhil neredeyse her gazetede rast gelebilirsiniz.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

10 Temmuz 2015 Cuma

Riyasetin Özeti

Recep, Deniz’i aradı. Deniz, Kemal’i aradı.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

7 Temmuz 2015 Salı

Çin Lokantasında Sahur

Boykot başlayınca gazete ilanlarından geçilmez olmuştu. Lastik firması, şirket unvanının altını çizerek “Türk Malı Üretir!” başlıklı çarşaf reklam verirken beyaz eşya fabrikası da “Biz Türkiye’de Türkiye için üretiyoruz” diye yazmak zorunda kaldı. Markası İtalyan fonetiği çağrıştıran Kayserili mobilyacı “%100 Türk Firması” olduğunu duyurdu.

1998’deki İtalyan ürünleri boykotu başlamadan birkaç gün önce, mutat berberim tabelasını değiştirince şaşırmıştık. Roma Berberi bir gecede AROMA Berberi’ne dönüştü. Eklenen A harfinin kerametini Bülent’e sorduk. “Ambargo geliyor ağabey. Şimdi bizi de İtalyan sanmasınlar…” dedi.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

3 Temmuz 2015 Cuma

Delüzyon

Bir yazıya daha mütereddit başlıyorum. Bireylerin eylemlerinden ziyade takınılan duruşun zihinsel temelini odak aldığım için yazacaklarımın dedikodu olmamasına özen göstereceğim.

Muteber bir özel lisede çalışan din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni, "pis bir rezillik" olarak gördüğü bir yürüyüşün engellenmesine tepki gösterenlere, hayvan hakları savunucularına, Rabia hassasiyetinin abartılmasına kızınca sosyal medyadan kıyas cümleleri sıralamış. “İnsanlığın insanlık orucuna” girdiğini not ederek Doğu Türkistan Katliamı - Çin Zulmü başlıklı bir görselle dikkat çekmeye çalışmış.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

30 Haziran 2015 Salı

Canım Kardeşim

Utanıyorum canım kardeşim. Aylar, mevsimler, yıllar geçiyor; ben hâlâ bunları konuşuyor olmamızdan utanıyorum.

Din elden gidiyor diye ne varsa kuşanıp sokağa çıkıyorsun. Senin için oruç, vücuda girip çıkandan ibaret olduğu için aklından geçenleri süzmeye ihtiyaç bile duymuyorsun. Pek güvendiğin âlimlere yiyip içtiklerinin oruçtaki yerine soruyorsun; ama şiddete niyet etmenin oruç bozup bozmadığını sorgulamak bile gelmiyor aklına. Nimete mekruh deyip geçerken küfretmenin orucundaki yerini düşünmüyorsun.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

26 Haziran 2015 Cuma

Onur

1977’de ruh hastalığı olarak sınıflandırıldı; 1990’da hastalık olmaktan çıkarıldı. 90’dan önce mi hata yapıyorduk, yoksa şimdi mi yapıyoruz; bilmiyoruz. Zamanın normlarına uymadığı için anomali olarak görüldü de normların değişmesiyle mi kabuk değiştirdi; bilmiyoruz. Doğal olmadığı söylemi mi doğruydu, yoksa doğada karşılık buldukça mı doğruya eriştik; bilmiyoruz. Objektivitenin o denli güç olduğu bir yerdeyiz ki bunun bir sağlık bilimi konusu olup olmadığı bile muğlâk.

Aslen bildiğimiz tek bir şey var: Eşcinsellik de karşıcinsellik de “seçim” değil.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

23 Haziran 2015 Salı

Uykusuz

Bu metni yazıp yazmamak arasında ikilem yaşadığımı itiraf etmeliyim. Melankoliye güzelleme yapmak istemiyorum; fakat bir melankoli güzellemesine layık olduğu hakkı teslim etmem gerektiğine karar verdim.

Sanırım mutsuzluğun da bir mevsim olduğunu kabul etmekte güçlük çekiyoruz. İnsana ve doğaya dair her bileşene kucak açabilmemiz gerekirken aradan bazı duyguları ayıklamayı bir savunma hattı olarak işletmeye meyilliyiz.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

19 Haziran 2015 Cuma

Baba

Tanrı bana baba olma imkânı tanımadı. Ne var ki öyle bir coğrafya bahşetti ki babasız çocuklar kadar çocuksuz babaların da bir arpa mesafesindeyim. Hani o doğuştan güdüsel getirmediğimiz, anlamını sonradan öğrendiğimiz söylenen babalığın nasıl bir duygu olduğunu evlatla deneyimleyebilmiş değilim; fakat evladı olmayan adamları baba belleyen bir toplumun mahsulüyüm.

Babam, yüreğiyle zihni, vicdanıyla aklı, tuzaklarıyla zekâsı arasında yaşayan bir görev insanıdır. Onun duygularıyla benimkiler çeliştiğinde uzak düşmüşlüğümüz çoktur; onunkilerle benimkiler tutuştuğunda yoldaşlık etmişliğimiz kadar...


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

16 Haziran 2015 Salı

Haziran Risalesi

Yazarlar, ressamlar, müzisyenler gibi yaratıcı damarından beslenenlerin şizoit bir zihin yapısına sahip olduğuna inanan çoktur. Onca ömrün derinliğine girip çıkarak biriktirdiğimiz tanıklıklar, kendi yaşamlarımıza yapı taşı olunca zihinlerimizde yaşayan sayısız insanla yürürüz.

Ahkâm kesiyor olmamak için kendimden ölçüp biçmeyi tercih ederim. Hayattaki misyonlarımın başında, insanların aklını karıştırmanın, ezberlerini bozmanın ve adeta bir katalizör göreviyle duvar yıkmanın geldiğini fark edeli yıllar oldu. Belki de bu yüzden yüreği ve zihniyle bir bütün olarak ne denli çok insana dokunabilirsem o denli “kararlı” hissediyorum.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

12 Haziran 2015 Cuma

Haydi Biraz Kuralım

Bugüne ertelediğim siyasal analize bu yazıda değinerek bir ay kadar siyasi yorum kaleme almamayı planlıyorum.

YSK verilerine göre hazırladığım üç tabloyu paylaşarak başlamak istedim. Oy ve Ötesi’nin T3 Verileri, 2015 seçimlerinde hatalı kaydedilen oy sayısının beher parti oy oranını %0,01 ile %0,03 arasında değiştirecek etkide olduğunu gösteriyor. Bu nedenle açıklanan resmi sonuçları geçerli kabul etmekten kaygı duymadım.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

9 Haziran 2015 Salı

Teşekkür Vakti

(...)


Bu yurdun insanları mecliste kimin olduğuyla çok da ilgilenmez. Siyasetçisine güvenmeyen bir seçmen kitlesinden de farklı bir iletişim beklenmez. HDP’nin %13’lük oranla barajı aşması, aritmetiğin değiştirmekten çok daha büyük bir yaraya ilaç oluyor.

Kürt halkının “Türkler bize düşman değilmiş,” tümcesini kurabilmesinden daha hayırlı bir sonuç olabilir mi? Böylesine bir travma barışmasını, bu kadar doğal bir duygusal tortu temizliğini başka nasıl yapabilirdik?


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

5 Haziran 2015 Cuma

Seçime İki Kala (II)

(...)


Söz verdiğim üzere mecliste şekillenmesini beklediğim sandalye dağılımını güncelleyerek bitiriyorum:

AKP: 273 (42)
CHP: 143 (27)
MHP: 69 (14)
HDP: 63 (11)

Toplamı yine 550 etmiyor. İki de bağımsız vekil çıkabileceğine ihtimal veriyorum. Meclis dışından da Hazine yardımına yalnızca Millî İttifak’ın hak kazanabileceğini düşünüyorum.


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

2 Haziran 2015 Salı

Siz Çaldırın Ben Arayayım

Hiçbir seçimden önce hangi partiye oy vereceğimi ilan etmedim. Dost sofralarında, yeni tanışlarla hasbihâlde açık açık söyledim; ama sorulmadan söyleyenlerden olmadım. Zaten bu köşedeki sohbetlerimize sadık okurlarım hangi eğilimde olduğumu, oyumun rengini ve dayanaklarını bilir.

Ne var ki bir süredir aklım hayli karışık.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

29 Mayıs 2015 Cuma

Gezinin İlk Üçü

Gezi Olayları durulduğundan bu yana, katılanların üçe ayrıldığına tanık oluyoruz:
(1) İlk üç günü de dâhil tüm süreçte destek verenler
(2) İlk üç günü destek verip sonra çekilenler
(3) İlk üç gününden sonra destek vermeye başlayanlar.

Bu tasnifi geçerli varsayarsak ben en çok ikinci grup destekçilerden korkarım. Onları düşündüğümde aklıma sıra sıra soru gelir.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

26 Mayıs 2015 Salı

Hani Biz Marjinaldik

Küsmeyi sevdiğimiz su götürmez bir gerçek. Narin insanlarız, malum. Eleştiri alınca önce kabuğumuza çekilir, sonra yavaş yavaş soğuruz. Sevilmediğimizi, değer görmediğimizi hissedersek küsüveririz.

Misal, birkaç sene evvel şarkı yarışmasına küstük. “Herkes komşusuna yüksek puan veriyor. Bizi seven komşumuz kalmadı, gidiyoruz,” deyip posta koyduk.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

22 Mayıs 2015 Cuma

Dirim

İzninizle bu yazıya Muhteremi naçizane takdir ettiğimi söyleyerek başlamak istiyorum. On küsur yıldır süre gelen mağduriyet söylemi, ezilmekten vesayete, cadı avından ölüm fikrine ilerledi. Son perdede kefenlere artan bir atıfla mağduriyeti anabildiği için bütüncül tutarlılığını ayakta alkışlıyorum.

Öte yandan yüzümü muhalif partilere çevirdiğimde tebessüm takındığımı da söylemeliyim. Eski bir seçmeni olarak CHP’nin Merkez Türkiye Projesini gündeme taşımasından hoşnut kaldım.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

19 Mayıs 2015 Salı

Sıradan Bir Hanede Bayram

Aslen Mardinli ailenin üç kuşaktır İstanbul'da yaşayan nüfuzlu tüccar oğlu Faik Bey'in dört çocuğu var.
 
Büyük oğlu otuzlu yaşlarını kutlamaya başladığında evlilik fikri ailenin gündemine oturdu. Oğlanın, Müslüman bir kadınla evlenmesine rıza göstermeyen Faik Bey için Süryani gelenekleri ancak kendi kültürlerini taşıyan bir eşle sürdürülebilirdi. Aileyi karşısına alan büyük oğlan, şirketten ayrıldı, aileden ayrıldı; istenmediği bir eve gelin olmaya çekinen sevgilisinden ayrıldı. Şimdilerde, kadim Süryani kültürüne küs ve bekâr.

(...)

15 Mayıs 2015 Cuma

Hoşbulduk İstanbul

Kadıköy, Halitağa Caddesi'ndeki kalabalık bir kafeteryada az telveli kahvemi içerken geçkin bir hanım masama oturmak için izin istedi. Hızlı sayılabilecek selamlaşmanın ardından konu ne iş yaptığıma geldi. Okuryazarım, dedim. Adımı öğrendiğinde güçlü bir tebessümle "Karşı'da yazıyorsunuz. Salı ve cuma günleri... Takip ediyorum ben sizi," diyen hanım, "Karşı Gazete, Gezi'den sonra kurulmamış mıydı?" diye sordu.

(...)

-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

12 Mayıs 2015 Salı

İçten Bir Temenni

On yılı aşkın süredir yazıyorum. Şiirle nesir arasına kendimce çektiğim sınırın bir benzerini kurguyla makale arasına da çekebildiğime dair kuvvetli inancım var. Ne var ki bazı makalelerimin birer tespit/eleştiri olmayıp kurgu ürünler olmasını dilerdim. Bu da onlardan biri...

Yurtseverliği, insanına bağlılığı ve toprağıyla ilişkisi başkaları tarafından sorgulandığında tüyleri diken diken olanlardanım. Daha önce de yazdım; bizim topraklarımızda yurdunu sevmenin tek bir yolu bilinir: ezbere konu edilen. Hele kendini edebiyat ve sözcükle var etmeye çalışanlarınki, bu yolun dışında seyredenlerin muteber sayılmadığı bir memlekette iğneyle kuyu kazmaya benzer.

(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

10 Mayıs 2015 Pazar

Ağlama Anne

Demokratik sosyalizme yakın bir okuryazar olarak popülist ve ideolojik atıflarından sıyırsam da bir türlü sevemediğim özel günlerden biri anneler günü.

Yıllar boyunca, annesini yitirmiş ya da hiç tanıyamamış; anne olmamayı seçmiş ya da olamamış insanların gözüne ve hatırına sokulan bir güne ihtiyaç olup olmadığını sorguladım. Mayıs ayının ikinci pazarında, evladını kaybeden annelerin sessiz özlemlerini yüreğimde hissetmeye çalıştım.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

8 Mayıs 2015 Cuma

Geçtiğimiz Haftadan Kendime Kısa Notlar

Seçim dönemi boyunca hızlı geçen günlerde gündemi takip etmekte güçlük çektiğim doğrudur. İnkâra gerek yok. Geçtiğimiz haftadan da çok anlamlı deneyimler elde ederek çıktığımı söyleyemeyeceğim. Ne var ki çıkarımlarımdan kendime bazı notlar, hatırlatmalar ayıkladım. Bu kısa yazıda, izninizle bu not ve kararlarımı paylaşmak istiyorum.

- Bir daha bana Selahattin diyen olursa oy kullanmam. Herkes ayağını denk alsın, rica edeceğim.


(...)


-YAZININ TAMAMIA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

5 Mayıs 2015 Salı

Arkadaşım Hıdrellez

Ülkenin bedbaht günlerini, fakülte koridorlarından meydanlara uzanan kortejlerle geçirdi. Elinden her iş gelirdi; ama o, 80 sonrasının karanlığına ışık tutabilmek için gençlere dokunabileceği bir meslek seçti.

Bizim topraklarımızda yurdunu sevmenin kıymeti yoktur. Nasıl sevmen gerektiğini, yurdunu seven birinin ne yapması gerektiğini ezberletirler. Ezbere duranlar harcıâlemde yiterken kendince sevenler zulüm görür.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

1 Mayıs 2015 Cuma

Taksim'in Sessiz Islığı

(...)

Emek Bayramı’nı Taksim’de kutlamak isteyenlere yıllardır ceza kestiğini düşündü ya iktidarlar, bir türlü idrak edemedim. Üzerinde yüz binler buluşmasa, karanfiller serpilmese, türküler okunmasa da kuş uçurtulmayan Taksim Cumhuriyet Meydanı, sessiz bir ıslıkla yasını tutar.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

28 Nisan 2015 Salı

Masal Gelir La Fontaine'den

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde refahı yerindeki köylerden birindeki kediler, köylülerin gözüne batmış. “Biz çalışıp bunları mı besleyeceğiz,” diyerek kedileri ölüme terk eden köylüler bir süre sonra köyde hızla artan fare nüfusuyla baş edemez hale gelmiş.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

24 Nisan 2015 Cuma

Kış Tutar Bazı Nisanları

Henüz çiçeği burnunda bir yazar olarak kendimce nitelikli bir çevre edinebilmek için didindiğim günlerdi. Birkaç telefon konuşmasından sonra 2006 sonbaharında buluşup İstanbul’u çekiştirdik. Ankara’ya döndüğümde, bana hissettirdiği güvenin heyecanıyla doludizgin fikirler paylaşmaya başlamıştım.

Birkaç ay geçti, eski yazıhanemin penceresinden caddeyi izlediğim sırada adı kulağıma çalındı. Ufak tüplü televizyonumun ekranındaki altyazıyı dün gibi anımsıyorum: Gazeteci Hrant Dink’e Suikast!


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

21 Nisan 2015 Salı

Edepsizlik Diz Boyu

Hafta sonunu, son şiir kitabım için kitap fuarı kapsamında düzenlenen imza günü nedeniyle İzmir’de geçirdim.

İmza buluşmasına yetişemeyip şehrin ara sokaklarında izimi bulan İzmirli okurlarım, yüzlerce kilometre yol kat edip Ankara’dan günübirlik gelen dostlarım, bütün hafta sonunu beni ağırlamaya adayan ve yıllardır ihmal ettiğimi fark ettiğim Karşıyakalı ve çiçeği burnunda Urlalı insanlarım, hoşsohbetini esirgemeyen yeni ahbaplarımla gümbür gümbür bir İzmir seyahati oldu. Neşesi, sevgisi, tazeliği bol!

Ta ki...

Emniyet görevlilerinin kaldığım oteli bir sabaha karşı ziyaret edişlerine dek.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

18 Nisan 2015 Cumartesi

İmza Günü - İzmir
















20. İzmir Kitap Fuarı kapsamında 2.Salon 704/B numaralı alanda görüşmek üzere...

17 Nisan 2015 Cuma

Silifke'nin Yoğurdu

Tanışlarım bilir, havyarsız bir kahvaltıyla güne başlayamam. Akşamüstü de luwak kahvesini yudumlayıp bu yazının başına oturduğum sırada Akkuyu Nükleer Enerji Santrali hakkındaki haberlere göz atıyordum.

Birkaç marjinal, santralin fay hattında olduğunu yazmış. Birinci derece kuşağında olmadığını öğrenince rahatladım.

Bazı biliminsanları, Türkiye’nin uranyumunun yetersiz olduğunu yazmış. Rusya’ya doğalgaz bağımlılığının biteceğini; ama uranyum bağımlılığının ortaya çıkacağını öngörmüş. Türkiye’nin de yedek depo mahiyetinde uranyumu olduğunu anlayıp gurur duydum.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

14 Nisan 2015 Salı

Bizim Sorular

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, dün Ekşi Sözlük yazarlarının sorularından bazılarına yanıt yazdığı bir elektronik buluşma gerçekleştirmiş. Gördüğüm kadarıyla toplam 71 soruya yanıt yazan Kılıçdaroğlu, genel itibariyle açık yanıtlar vermekten ziyade bu soruları yanıtsız bırakmamayı tercih etmiş, diyelim.

İlgimi, özellikle birkaç tanesini mütebessim ifadeyle okuduğum yanıtlardan çok, sorular çekti.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

10 Nisan 2015 Cuma

Seçime İki Kala (I)

Bu yazıyı 7 Nisan’da yazmış olsam, seçime tam iki ay kala yayımlanmış olacaktı; ancak o tarihte hem geciktirmek istemediğim bir örneği paylaşmayı hem de aday listelerinin büyük kısmı üzerinden varılacak yorumlara kulak kabartmayı seçtim.

İkincisini seçime iki gün kala, 5 Haziran’da yazmayı planladığım bu yazıyla seçimlere “kilit partiler” penceresinden bakmak istiyorum.

Eriştiğim ve naçizane güvenilir bulduğum araştırmalardan üç temel okuma yapıyorum: (1) MHP oylarının artmasını; (2) HDP’nin barajı rahatlıkla aşmasını ve (3) MHP’den HDP’ye oy kaymasını beklemeliyiz.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

7 Nisan 2015 Salı

Aşağıdakilerden Hangisi

(...)

Soru, ilkokul birinci sınıfta okuyan oğullarının Türkçe dersi test kitabından... Arkadaşım ve eşiyse otuzlu yaşlarında, üniversite mezunu, iyi eğitimli bir çift.

Fotoğrafa baktıktan sonra yanıtı paylaştım. "Çok saçma, Türkçe sorusu gibi algıladığımız için yapamamışız demek ki!" yanıtını aldım.


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

3 Nisan 2015 Cuma

Geri Neyi Kalır

(...)

Ömründe bir kez olsun kırlarda yuvarlanmayanların, çimenliğin arasında boy vermiş bir çiçeği kopartıvermesi hangimizi şaşırtır?

Hepimiz şaşırıyoruz.

Kendine yaşam hakkı tanınmadığına inanan yüreklerin bir başkasının yaşamına izin vermediğine tanık olunca şaşkınlığımızı hâlâ gizleyemiyoruz. Vahim bir olaydan küçük bir kesit alıp vahşeti tanımlarken, boşluğu bol bir soru havada kalıyor: İnsanın insana verdiği zararı neyle anmalı?


(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

31 Mart 2015 Salı

Suç Güvenlik Paketi

Türkiye çağının ilerisinde bir ülkedir! Bu savımı yıllardır dillendirsem de pek kimseyi inandıramadım. Şeriat kurallarının hüküm süreceğinden korkan, yaşadığımız süreci İran Devrimi’ne benzeten, Cumhuriyet ile hesaplaşmalara tanıklık ettiğimizi düşünen var; ama çağın ilerisinde olduğumuza inanan göremiyorum. En iyimseri, Batılı ileri demokrasi hedefinde emin adımlarla ilerlediğimizi söylüyor.

Hâlbuki...

Hedeflenen gelişmişlik, çağımızda neyle meşgul?

Suçlu aramakla.

(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

27 Mart 2015 Cuma

Her Türkçe Konuşan

Bir haftadır ülke gündemi allak bullak olmuş, ben onurlu yaşamakla ilgili yazılar yazıyorum. Arınç-Gökçek atışmasını bile görmediğime şaşırarak sitem eden okurlarım var. Bülent Bey’in mesajlarına, Melih Bey’in çıkışlarının ardından aldığı yanıtlara takılmadım.

Atıp tutulur, satır araları itinayla okunurken hafızam bana başka şeyler sundu.

Yüzyıllar evvel Kafkaslarda hüküm süren Altınordu, egemenliğindeki Rus knezlerinin vergi ödemeyi kesmesiyle birlikte zayıfladı. Taht savaşlarının arasında yönetimi ele geçiren Mamay, Ruslara karşı sefer düzenleyip yenilince itibarı zedelendi.

(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

24 Mart 2015 Salı

Siyular Misali



Birkaç yıl önceydi... Fonda caz müzik çalan bir evin loş ışığında tanıştık. Çok geçmeden sohbetlerde buluşmaya, ezberlerimizi bozmaya, nitelik paylaşmaya koyulduk.

Örselenmiş kuytularımızı temize çekebilmek için kendimizce bir yol bellemiştik. Herkes kendi geçmişinin tozlu raflarındakileri indiriyor, bildiği her şeyi sil baştan öğrenmeye çalışıyordu. Dedelerimizin dedelerinden kalanları özenle seçip deneyimlerimizi ekledikten sonra bir yaşam biçimi inşa ettik.

Oyun oynadığımız bir gece yarısı, merakımız bizi Kuzey Amerika’ya kadar götürdü. Siyu halkının nasıl yaşadığını, hangi tohumlardan hangi hasatlara kavuştuğunu uzun uzadıya okuduğumuz o gece yeni güne evrildiğinde ayaktaydık. Devletsiz ama topraklı, sınırsız ama seçici bir halkın yüzyıllardır ayakta durmasının öyküsü bizi ayık tutmuştu.

(...)

20 Mart 2015 Cuma

Nevruz

(...)

Takvimler 21 Mart’ı gösterdiğinde, bu koca coğrafyanın yeni günüdür Nevruz. Yeşeren dallara, dağılan buluta, parlayan gözlere özlemidir.

En çok buralara kış gelir; bereket yağdırırken bedelini ödetir. Bu yüzden nereli, nereden, kimden olursa olsun en çok buralarda bahar özlenir.

Haritanızdaki o dairenin içinde yaşayanlar, farklı renklerden bahsettiğinde siyasi haritalarda renklendirilmiş sınırları değil, baharla gelen çiçek tonlarını hatırlar.

(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

17 Mart 2015 Salı

Geçilmez Dedikleri

Osmanlı tebaandan Abdullah Efendi ve genç Muhammet (bazı kaynaklara göre Mehmet, Kul, Gül ya da Gool), Avustralya’da deve terbiyesiyle meşgul iki göçmendi. Adadaki Müslümanlar tarafından Abdullah’a molla lakabı yakıştırıldığında bu iki deveci, âlimler gibi geziyor; kasaplıktan müezzinliğe pek çok alanda uğraş vererek yaşıyordu.

Aralık 1914’te Silver City uzaklarındaki açıklıkta ölü bulunan Abdullah Efendi ve genç Muhammet için gazetelerde “İki Osmanlı Asi Öldürüldü” diye manşet atıldı. Haberlerde, kolluk güçlerine silah çekip cihat ilan eden iki Türk’ün etkisiz hale getirildiği yazıyordu.


(...) 


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

16 Mart 2015 Pazartesi

13 Mart 2015 Cuma

İşte Bunlar Hep

(...)

Amerika’yla İsrail arasındaki gerginlikten yararlanarak MİT’in içinden MOSSAD’ı ayıklayan Hakan Fidan, sözde Cemaat sürtüşmesinin başladığı 7 Şubat’ın yıldönümüne saatler kala müsteşarlık görevinden istifa ederek aday adaylığını açıkladı.

Meali: MOSSAD’dan kalan boşluğun doldurulması için yeniden uzlaşma gerekiyordu.

(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

10 Mart 2015 Salı

2070

Yıl 2070. Kuzey’de Urumiye’den başlayarak Musul-Erbil-Lazkiye hattını içeren tampon bölge, beş yıl önce bağımsızlığını kazandı. Bu yeni devlet, özelleştirilme yolundaki ilk devlet denemesi olan Irak’tan sonra hizmet alımı yoluyla yönetilen ilk ülke olarak tarihe geçti.

Türkiye, özellikle Müslüman coğrafyasında etkisini gün günden artıran konumunu, son otuz yıldır resmen hayata döndürdüğü hilafetle taçlandırdı. 2070 yılı itibariyle, nüfusunun %62’si Müslüman olan Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olmasının ardından istikrarını koruduğunu gözlemleyen kredilendirme kuruluşları, Türkiye’yi yatırım yapılabilir ülkeler arasında halen favori olarak gösteriyor.

 (...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

6 Mart 2015 Cuma

Siyah Diyen Adamlar

Her mahallenin siyah diyen adamları, karalıklarda karanlıklarla beslenir.

Yanlarında siyah kuşamlı arkadaşlarıyla gezinirken görürseniz şaşırmayın. Her rengin siyahını görmeye alışmışlar. Sorarsanız en iyi onlar bilir: her insanın içinde bir karanlık yatar.

Memleket yönetenlerine de rastlarsınız, pavyon işletenlerine de. Müminleri de vardır, mürtetleri de.

(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

3 Mart 2015 Salı

Affedersiniz Azınlıksınız

Cuma günkü Çıkışlar Soldan başlıklı yazımla ilgili pek çok soru ve eleştiri aldım. Sanırım azınlık hissiyle ilgili kafamız biraz karışık. Açıklık getirmeye çalışayım.

Bir süredir bu topraklarda, iyi eğitim almış yüksek gelir sahibiyseniz “elit” azınlıksınız.

Düşük gelirinizle hayatınızı idame ettirmeye çalışıyorsanız “yardıma muhtaç” azınlıksınız.

Milliyetçiyseniz “faşist”, solcuysanız “idealist” azınlıksınız.

(...)


-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK  İÇİN TIKLAYIN-

27 Şubat 2015 Cuma

Çıkışlar Soldan

Resmi rakamlara göre son iki ayda Kosova’dan AB ülkelerine 50 binden fazla yurttaş göç etti. İşsizlik oranı ülke genelinde yüzde 30, gençler arasında yüzde 62.

Ekim 2014 itibariyle Güney Sudan’ı terk eden yurttaş sayısı 70 binin üzerinde. Yüzde 57’sine yakını Etiyopya’da bekliyor.

Yalnızca geçtiğimiz yıl 17 binden fazla Afgan, İran üzerinden ülkesini terk etti. Diğer ülkeleri köprü edinenlerle birlikte bu sayı toplam 135 bine ulaşıyor. Halen İran’da 950 bin Afgan mülteci yaşıyor.

25 Şubat 2015 Çarşamba

Kirlerden Arınabilenlerin Tangosu (BirGün Söyleşisi Tam Metin)



Değerli dostum Gülşen Çandar’ın BirGün Gazetesi için hazırladığı sorulara yanıt verdiğim söyleşinin nüvesi, 24 Şubat 2015 tarihli sayıda yayımlandı. Gazete bağlantılarına dipnottan erişebilirsiniz.

Neredeyse bir nehir söyleşi tadındaki sohbetimizin gazetede yer almayan bölümlerini de içeren tam metnini paylaşıyorum. Keyifli okumalar dilerim.



Kirlerden Arınabilenlerin Tangosu



İlk şiir kitabınız 2004’te yayımlandı, on yıl sonra 2014 Şubatı’nda ikincisi geldi. Beylerbeyi’nde Son Tango adlı ikinci kitabınızı konuşmak istiyorum; ama geçen sürede neler yaptığınızı paylaşır mısınız?

İki şiir kitabım arasında on yıl var; ama edebi faaliyetlerime ara vermedim. Arada geçen sürede hem şiirlerimi demledim hem de tiyatro oyunları, öyküler, kısa film öyküleri, hatta bir roman yazıp ikincisinin hazırlığına başladım. Nekahetle değil, demlenmeyle geçen süreyi yeterli bulup yeni bir yayın takvimi oluşturmaya karar verdim.


Şiirlerinizde bir öykünün içine saklanmış özlem duygusunun egemen olduğu görülüyor.  Özleminize de sevdanın... Fakat sanki bu sevdanın öznesi yok gibi. Sevdalarınız özneleri neler, kimler?

İnsanın duyumsayabileceği hiçbir duygunun nesnesi ya da öznesi olmadığına inanmak istiyorum. Buna gerçekten inanıyor musun, diye sorarsanız; hayır. Çok da emin değilim. Zihnimin bana kurduğu oyunlar arasında dönüp dönüp kendimi yalanladığım süreçlere girip çıkıyorum; ama duygu denen şeyin öznesi ye da nesnesi olmaması gerek, diye düşünüyorum sürekli. Bir bütün içerisinde insanın, onu canlı kılan her şeyle bir ahenk içerisinde yaşadığını düşünüyorum. Yaşamı bütünlük algısıyla yorumlamak, bütünlüğe bir güzelleme yazmak istiyorum! Bu nedenle sevdamın bir öznesi var mı? Canlılık dışında bir öznesi yok. Canlılar ve canlılık, sevdamın nesneleri. Belki dil alışkanlığıyla belki de gerçekten insanları ayırt etme isteğiyle, canlılardan söz ettikçe insanları ayrıca anmaya güdüleniyorum. Yine de insanları diğer canlılardan ayırmak, beni özlük-üveylik tavrına sevk ettikçe huzursuzlanıyorum.


Bunları şiirin içinde bir öyküye saklamanız bir yöntem mi yoksa sizin duygu durumunuzu öyküyle birleştirdiğinizi mi bize gösteriyor? Her bir şiirinizde bir öykü var; her öykünün içinde bir özlem var.

Öykü de öykülerin adandığı canlılar da bu yaratım sürecinin yalnızca vesilesi. Bazen bir vesile olmadan insan duyumsayamıyor ya da göremiyor. Öykü diye adlandırdığınız o anılar da bana vesile olan yaşantılar.


Şiirlerinizde dün-bugün-yarın bütünlemesinden söz etmek istiyorum. Üçü ayrı ayrı, kopuk kopuk değil de tek bir an gibi işleniyor şiirlerinizde. Buna örnek verebileceğimiz Telve, Ahit gibi şiirlerinizden de hareketle günlük yaşamınızda da dün, bugün ve yarını bir an olarak yaşayıp yaşayamadığınızı sormak istiyorum. Bunu başarabiliyor musunuz?

Bu soruya kişisel deneyimlerimden yardım alarak yanıt vereceğim. Zaman algımla ilgili bir sorun olduğuna gerçekten inanıyorum. Özellikle geçmişle ilgili bir algı sorunu yaşıyorum. Geçmişi, daha geçmişten ayırt edici bir özelliği yok zihnimde. Bu da beni, özellikle zihinsel sorgulama sürecinin içerisinde geçmiş ve bugün diye ayırt edebileceğim bir şey olmadığı kanaatine erdirdi.

Zaman, Çehrenizi Nereye Döndüğünüzle İlgili Bir Atıf



Hem yaşamı, insanı, canlıları, hayvanı, her birisini bir bütün olarak algılıyorsunuz hem de zamanı bir bütün olarak algılıyorsunuz. Doğru mu?

Evet, geçmişle gelecekle değişen şeyler olduğuna inanmıyorum. Yalnızca canlıların varmaya çalıştığı bir erek olduğuna ve buna gidilen yolda bir sarmal içerisinde olduğumuza inanıyorum. Bu sarmal zaman zaman insanı geçmişe döndürüyor, zaman zamansa geleceğe bakmanıza yol açıyor. Tam da bu nedenle dün, bugün ve yarın benim için çok da muteber sözcükler değil. Hepsi de aynı anın içinde, çehrenizi nereye döndüğünüzle ilgili birer atıf.


Günlük yaşantınızda geçmişten gelen bir duygusal tepme gününüzü etkilemiyor mu? Onu ayırt edebiliyor musunuz?

Ayırt etmek kolay ya da istekle yapılabilen bir şey mi, emin değilim. Daha çok içerisinde kaybolmayı tercih ediyorum. Bu bana dünün, geçmişin ya da bir an evvelin mirasıysa "bunu deneyimlemem gerekiyor demek ki," diye düşünerek devam ediyorum hayatıma. Bu duygu durumunun içinde olmam, bu mirasa sahip çıkıp bunu yaşamam gerekiyorsa yolculuğumun kalanı için bunu duyumsamam gerekiyormuş diye düşünüp ayıklamaya çalışmıyorum.


Şiirlerinizde gördüğümüz bir başka öğe de korkulara ilişkin. Korkuların temizlenmesiyle ilgili kurgularınız ağır basıyor. Korkunun insanı kirlettiğini mi düşünüyorsunuz? Bunu fark edişin ötesinde güçlü bir seslenişiniz var insanlara: korkularınızı temizleyin, bunlardan kurtulun. Bu da okuru etkiliyor, beni etkiledi. Bu farkındalığı yaşadığınız düşünsel birikiminizi paylaşır mısınız?

Bence insan doğasının açılış anahtarı güven duygusu. Güveni kirletebilecek yegâne güçlü duygu da korku. Korku kuşkuyu getirir, uzaklaşmayı getirir, bir ağır silah gibi güven duygusunu yerle bir eder. Eğer insanın canlılığına ilişkin güveni sarsmak istiyorsanız korku serpmeniz yeterli olur. Bunun gerçekten duygusal bir strateji olduğuna inanıyorum. Bu yüzden kir, benim için korkuyla vücut bulan bir kavram. Bunun temizlenmesi gerektiğine yürekten inanıyorum. Kirlerin bulaşma katsayısı çok yüksek. İnsanları korku özelinde bir yolla kirletebilirseniz bunun bulaşmasının önüne geçmek, kirletmek kadar kolay olmuyor. Süt ve kahve metaforu çağrışıyor. Bir fincan süte bir dirhem kahve kattığınızda rengini bulandırabilirsiniz; ama bir fincan kahveye süt damlattığınızda rengini açamıyorsunuz. Temizlemek, kirletmekten daha çok emek, duygusal ve zihinsel sıçrama isteyen bir süreç. Bu yüzden en büyük derdim korkularla.

Yara Almak Dil Öğrenmeye Benzer



Kirlenmek kolay, temizlenmek zor dediniz; ama temizlenmeye de yaralı dokunuşların ilaç olabileceğini düşünüyorsunuz. Yaralı dokunuşlarla bu temizlenme sürecinin tamamlanabileceğinden bahsediyorsunuz. Çok da büyük bir derinlik görüyorum burada. Korkuyu kirlenmenin temeline aldınız, temizliliğiyse yaralı dokunuşlarla mümkün kılıyorsunuz. Yaralı dokunuşların da kirleri var. Kir kiri mi temizleyecek? Birbirimizle bunu nasıl temizleyeceğiz, bu duygularımızla nasıl barışacağız?

Yara almak bana dil öğrenmek, alfabe uyuşturmaya çalışmak gibi geliyor. Kirden ve temizlikten bahsedeceksek o kiri görmemiz, ne olduğunu bilmemiz lazım. Bu yüzden yaraların insana bir dil öğrettiğini, insanı kendisiyle ve canlılığıyla ortak bir payda da buluşturduğunu düşünüyorum. Yaralar tabii ki kir taşıyor; ama insanın kendi yaralarına bile nasıl dokunması gerektiğini o yaralarımızdan öğreniyoruz. Yarayı nasıl, nereden ve neden aldığımızı kirlenmeden öğrenemiyoruz. Sonrasında temizlenmek oldukça kirlenmek güzeldir!


İnsanoğlunun geldiği bu denli kirli bir sosyal yaşam üzerine insanların yine de birbirini bu yaralı dokunuşlarla temizleyebileceğini mi düşünüyorsunuz? Böyle bir mücadeleniz mi var?

Ben çığırtkanlık yapmaya çalışıyorum; ama bu, bilinç düzeyinde ya da kişisel kararla geçilecek bir hareket değil. İnsanın doğası bunu gerektiriyor. Tutarlılığa ulaşmış, temiz bir yürek ve zihin bütünlüğü arıyoruz. Bireysel anlamda bir temizlenme mücadelem var; ama insanoğlunun geldiği noktanın henüz bir temizlik girişimi olduğunu düşünmediğim için çığırmaya devam ediyorum.


Bir insan kendine dokunur mu, dokunabilir mi?

İnsanın kendine dokunması, önce fiziksel olarak kendine dokunmasıyla başlıyor. Aynanın karşısına geçtiğinde gözlerine bakarak kendisiyle iletişim kurabilmeyi öğrenirse ilk adımı atıyor. Evet, insan kendisine dokunabilir. Ne kadar objektif ve gerçekçi yapabileceği insanın kirliliğiyle ilgili...



kendine dokunacaksın usuldan

dokunduğun ne sanıyorsun

ellerinin diyorum, değdiği

ne sanıyorsun

en çıplağını elliyorsun da

farkına varmaktan korkuyorsun


Bize ne diyorsunuz Aras Bey?

İnsanoğlu nesilden nesle bilgi taşıyor. Bazen tutsağı olduğu, bazen bu tutsaklığın ayırdına bile varamadığı; ama doludizgin peşinden koştuğu bir bilgi aktarımı yapıyor. Bu aktarımın içinde insanın özünü yok saymasına kaygılanıyorum. Bu bilgi karmaşası ya da yoksunluğunun tutsağı olduğumuzda dokunduklarımızı hissetmeyebiliyoruz; özden uzaklaşabiliyoruz. Sırf bu yüzden bazılarını, hani en faşist tabirle, titre de kendine gel diye sarsmak istiyorum. İnsanların kendilerine dokunamadıklarını, bir kez dokunsalar dünyanın acısının azalacağını düşünüyorum. Bir insanın acısının azalması, dünyadan bir acının silinmesi anlamına geliyor. Bugüne dek yaşamış milyarlarca insan içindeki bir acının azalmasıyla belki de bugün daha rahat nefes alabiliyoruz. Bir insan kendine dokunsun; belki bugünümüzü belki çehremizi döneceğimiz yarınımızı bir kirden daha temizlemiş olalım. İnsan kendine dokunsun, kim tutar insanoğlunu!


Yalnızlık da insanın kendine dokunamamasıyla mı ilişkili sizce?

Yalnızlığa biraz daha esenlikli bir anlam yüklüyorum. Yalnızlıkla bir başınalık farklı şeyler. İnsanın bir başınalığı, içerisine terk edildiği, kendine dokunma yetisini kaybettiği, sürekli sancılandığı bir oluş biçimi. Kapalı bir kutuya hapsolmuş ve ne yapacağını bilmeyen bir insan canlanıyor gözümün önünde. Yalnızlığı ise o kutunun içinden çıkıp çıkmamayı, iradesiyle söz sahibi olabileceği bir yolculuk biçimi olarak görüyorum. Yalnızlıktan ziyade bence bir başınalık, insanın kendisine nasıl dokunacağını bilememesi. Yalnızlık bu dokunma sürecinin artık bir gündem maddesi olmaktan çıkıp bir duruş haline gelmesi. Yalnızlığı ancak kendine dokunanlar ve temizlenmek için hiç değilse yol kat edenler deneyimleyebilir. O da insanın bütünlüğünü tamamlıyor. Yaralarıyla, boşluklarıyla, yalnızlığıyla insan kendi varoluşuna yaklaşıyor. Varoluşa yaklaşmak için yalnızlık da yaşanmalı. İnsanın, bir başınalık kutusuna hapsolup ya da hapsedilmiş hissedip çıkmak için duvarları yıkmaya girişmesi gerekiyor.


Şiirlerinizde “piyasaya çıkmış satılık körpe bedenlerin örtüsünü” kaldırdığınızda altında bir sevda türküsü çıkıyor. Bu örtüyü nasıl kaldırdığınızı merak ediyorum. Bu türküyü nasıl yakaladığınızı, buna nasıl cesaret ettiğinizi merak ediyorum.

Sanırım ben böyle çoğalıyorum. İnsanlara sevdayla ve özlemle yaklaşmadan çoğalmayı beceremedim. Her örtünün altında sevda arıyorum. Bunların bir kısmına sahiden erişebiliyorum; bir kısmına da kendimce bir atıfta bulunarak sevda yaratmaya çalışıyorum. Her bedende ve her zihinde sevgiyi görebiliyor; aşkı biriktirebiliyorsunuz. Buna ne denli erotik, dünyevi ya da ulvi anlamlar yüklerseniz yükleyin, ötesinde bir bağ olarak sevgiden bahsedebiliyorsunuz. Bu bağ benim penceremden sevdayla tanımlanıyor. Ben örtünün altında bir gizem olarak sevdayı arıyorum. Sevmek insanın doğasında var. Öğretilebilir ya da öğrenilebilir bir şey değil; unutulduğunda ancak hatırlatılabilir. Örtü bu unutma hali!

Hayat Kompartımanlardan Oluşmuyor



Şiirlerinizi okuduğumuzda sizi acı çeken biri olarak algılayamıyoruz. Bireysel bir feryadınız yok. Yaşamın çektiği acıların feryadı var şiirlerinizde. Gündelik yaşamınızda insanların acısından pay alıyor musunuz? Eğer alıyorsanız yaşamayı nasıl başarıyorsunuz?

Bir dostum bana "huzur denen şey afyondur," demişti. Bu görüşe bu denli keskin biçimde katılmıyorum. Beni de "sen huzursuzken daha üretkensin," diye eleştirmişti. Hâlbuki benim bireysel olarak huzursuzluk hissedip hissetmemem hiçbir anlam ifade etmiyor. Dünya üzerinde bir huzursuzluktan bahsettiğimiz sürece, benim metinler üretip şiirler yazarak feryat etmem kaçınılmaz. Dünya huzursuzken ve hala bir arayış içindeyken, örtülerimizi kaldıramamışken bireysel huzurdan bahsetmek çok da mümkün değil. Arıyoruz. Ararken ben sözcük kullanıyorum, bir diğeri tuvale işliyor, öteki ezgilere yüklüyor. Acıdan pay aldığımız sürece acı adına konuşup onu seslendiriyoruz. Biriktirdiğim aşk, yalnızca esenlikli duyguların birikiminden değil; yaşamdan topyekûn bir tasarruf. Boşluklarıyla, çelişkileriyle, tanımsızlıkları ve yitimleriyle bir bütün olarak yaşamla yüzleşmeyi, pay aldığımız acıları dillendiriyorum. Huzursuzluktan ya da acıdan pay almayan insan olabileceğine ihtimal vermiyorum; zihnimde canlandıramıyorum. Her birimiz birer biyolojik, duygusal, sosyal varlıklarız. Hiçbirini ayıklamak mümkün değil ki... Hayat kompartımanlardan oluşmuyor.


Böyle söylediğinizde yaşam üzerine bir ütopyanız olduğunu düşünüyorum. Bu ütopyanın başlangıcını insanın kendi korkularına dokunuşuyla inşa ediyorsunuz. Kirler temizlendikçe yaşamın içinde sevda yayılmaya başlıyor diye düşünüyorsunuz.

Ütopyadan bahsedebilmek için önce distopyanın tanımını koydum. Neyin içinde olduğumuzu ve ne olmaması gerektiğini tanımladım. Bunu layıkıyla tamamladıktan sonra ütopyadan bahsedebiliriz. Bu anlamda ütopyamı tasvir edemem. Yolculuğum süresince ancak nerede olduğumuzu görebiliyorum. Neyden uzaklaşmak gerektiğini ve ne olmaması gerektiğini tasvir edebilirim.


Aras Beyciğim, Parna şiirinizde "gururunuza yediremediğiniz lokmaları evhamlarınıza kilitlersiniz" diye bir dizeniz var. Gurur ve evham kavramlarının arasına başka kavramlar yerleştirmenizi rica etsek ne derdiniz?

Şiirin adı olan Parna benim için pranga sözcüğünü çağrıştırıyor. Parna’yı her düşündüğümde aklıma insanın ellerinden ve ayaklarından kilitlendiği prangalar geliyor. Belki var olma sürecimizin olmazsa olmazı olan; ama insanın çokça üçüncü ayağı olarak kullanma tuzağına düştüğü egoyu doyurup tatmin ettikten sonra bunu bir destek değil, salt bir araç olarak görmeyi başarmalıyız. İnsanın en uzun ve zorlu yolculuğu bu olabilir. Egonuzu tamamladığınız hissine kapılırsanız, bağırmaya başlayan ego yanına kendi vahametini çağırıyor: evham! Şişkin bir egonun büyüttüğü gurur, evham besletiyor. Kirli duygularımızı evhamlara değil, gurura hapsedip oradayken yüzleşmeniz lazım. Egoyu ve gururu yeniden bayındır edebilmek için kaybetme kaygısından arınmak, evhamlarınızı kovalamak önşart olmalı. Üstelik evhamlarınızın gururunuzla kurduğu ortak tuzaklar o kadar tutarlı ki zihin süzgecinden rahatlıkla geçebiliyor. Zihninizi de masanın üzerine koyup düşünmeye başladığınızda, hislerinize ve sezgilerinize de söz hakkı tanıdığınızda evhama yenik düşüp düşmediğinizi ancak fark edebiliyorsunuz. Yoksa gurur ve evham, zihnin istediği tutarlılığı sağlayarak bizi rahatlıkla uyutuyor. Bundan ne zaman sıyrılabilirsek o zaman her zerremizde aydınlığı hissedebiliyoruz.


Bunu yaşla ilişkilendiriyor musunuz?

İnsan ömrü boyunca bu kilidin içinde kalabilir. Yaşla ilintili bir şey değil. İnsan var ki sekseninden sonra bu yolculuğa çıkabiliyor; insan var ki zaten bu yolculuğun içine doğmuş olabiliyor. Yalnızca zihinsel yaştan bahsetmiyorum. Her şeyiyle, toplumunuzla, toprağınızla, genetiğinizle taşıdığımız mirasın bir ürünü olarak deneyimler bütününden söz ediyorum.


Gurur dinamiğini yıkıp aydınlanmak için hayat insanın karşısına çok da fırsat çıkarıyor. Bunu başaran insanlarda neyi yakaladınız?

Onlar da yemek yakmışlar! Onların da hataları olmuş, yanlış yapmışlar. Bunların içinde kaybolup gitmek, bunlara hayıflanmak yerine varoluşlarının bir parçası olarak görmeyi başarmışlar. Hepimizin hataları, yanlışları var. Bazen kendi kuyularımıza da düşüyoruz. Bunların yarattığı karanlıklar, tortularını süpürdüğümüz sürece zarar vermiyor. Gururu da önce inşa edip sonra yıkabilmek için insan olduğumuzu hatırlamamız gerek. Sonrasında başkalarının yaptığı hatalar da canınızı yakmıyor. Bunu yapabilenler, insanı insan olarak, insan olduğu için algılayabiliyor; yalnızca canlı olduğu için değerli görüyor. Sevilme önceliğini kaldırıp sevme önceliğine geçmek için adım atıyor.

(Gülşen Çandar - BirGün, Ankara)



_________________
1 Bu söyleşiden bölümler "Kir; korkuyla vücut bulan bir kavram" başlığıyla 24.02.2015 tarihli günlük BirGün Gazetesi’nde basılı olarak ve aynı tarihte gazetenin internet sayfasından* yayımlanmıştır.
2 BirGün’de yayımlanan metin, "Beylerbeyi'nde Son Tango" başlığı altında yeniden aktarım ve bağlantı yoluyla 24.02.2015 tarihli Karşı Gazete’de* yayımlanmıştır.
3 BirGün ve Karşı'da yayımlanan metinlerde Gülşen Çandar'ın adının sehven Gülsen Candemir olarak yazıldığı görülmüştür.



24 Şubat 2015 Salı

Fuat Avni Ne Diyor

Sosyal medyaya uzun süre ayak direyenlerdenim. Gezi’ye dek Twitter, haberleşme yasaklarına dek Facebook hesabı olmayan biriydim. Ne var ki hesap açtıktan sonra elimden geldiğince aktif kullanmaya özen gösterdim. Her kanaldan beslenmeye çaba sarf eden bir okuryazar olarak da çeşitli görüşlerin sözcülerini takip etmeye çalışıyorum. Özellikle meşhur meçhul Fuat Avni’yi aksatmadan izliyorum.

Ne zamandır aklımdaki soru işaretleri, aralarından sıyrılan bir tanesinin çevresinde asılı kalıyor: Fuat Avni ne diyor?

(...)

-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-

20 Şubat 2015 Cuma

Tevatür

3 Mayıs 2005 - Diyarbakır’da 15 yaşındaki kıza tecavüz ettiği gerekçesiyle ihbar edilen adam, ailesi tarafından burnu kesilerek cezalandırıldı.

21 Aralık 2005 - Kendisiyle tartışan kocasının çükünü kesen genç kadın tutuksuz yargılanmak üzere salıverildi.

18 Şubat 2007 - Rize’de 32 yaşındaki Y.D, imam nikâhlı karısı tarafından burnunu kesilerek eve hapsedildi.

15 Temmuz 2008 - Cinsel yönelimini kabul etmeyen ailesinin kendisi hakkında aşağılayıcı ve hakarete varan sözler söylemesi üzerine babasını öldüren gay genç, bilinçli taksirle yargılandı.

(...)


17 Şubat 2015 Salı

Nefes Arasından Sonra

Yaklaşık bir yıllık aradan sonra yeniden selamlıyorum.

Son yazımı yayımladığım 1 Nisan'dan bu yana yazı masamın üzerindeki dosyalarımla ilgilendim. Blog sayfasını ihmal ederken geçirdiğim sürede şiir, öykü ve roman dosyalarımı derleyip yeni oyunumuzun hazırlıklarına zihin yormaya çaba sarf ettim.

2014 Şubatı'nda yayımlanan Beylerbeyi'nde Son Tango için 33. İstanbul Kitap Fuarı'nda düzenlediğimiz imza gününde standa uğrayan, nezaket göstererek zaman ayırıp ziyarete gelen tüm dostlarıma ve okurlarıma bir kez daha teşekkür ederim. Fuarın hemen ardından kapandığım yazıhanemde, 2007 yılından bu yana üzerinde çalıştığım Mathilda Öykü Üçlemesi'nin ilk kitabı olan Mathilda'nın Kardeşleri adlı kısa öykü dosyasının eksiklerini tamamladım. Yakında müjdeli haberlerle yeniden karşınıza çıkabilmeyi umuyorum.

Bu arada Paris'ten Döndüğümde adlı şiir kitabının da 2015 sonbaharından itibaren raflarda yerini alabilmesi için son düzeltmeleri tamamladım; yayın takviminde kendine yer edinmesi için demlenmeye bıraktım.

Bir gizli servis mensubunun anılarından yola çıkarak kurguladığım ilk romanım Babamın Gizli Ajandası ise bir yıl içinde sizlerle buluşması için yolculuğuna devam ediyor. Kurgu bütünlüğünü sağlamlaştırabilmek için bazı ufak eklere ihtiyaç olabileceğine kanaat getirerek romanı masamdan ayırmıyorum.

Yazıhanemin tempolu gündemini rayına koyabilmişken bir köşede düzenli olarak yazmayı özlediğimi fark ettim; dürüst olmalıyım. Tam da bugünlerde Karşı Gazete'den gelen teklifle birlikte, artık yalnızca sanal ortamda yayın yapan Karşı'da en azından haftada iki gün söz paylaşmaya karar verdim.

Bundan böyle, blog sayfamda da kısmen yayımlayacağım yazılarıma, her salı ve cuma günü Karşı Gazete'den erişebilirsiniz. İlk yazımdan bir parçayla selamlıyorum:



İmam Tadarsa Cemaat Yutar


...
Bakan Bozkır’ın “Şayet benim kızımın başına böyle bir olay gelseydi ben elime silahı alır, bunun cezasını kendim verirdim. Bunun cezasına da katlanırdım,” demiş olduğunu öğrenince neden şaşırmadığımı sorguluyorum.

Birinin cezasını bizzat kesmeye eğilimli bireylerin kimlere, nasıl ceza kestiğini ya da “emri bizzat nasıl verdiklerini” yakından biliyor, izliyor ve tanıklığımızla bile utanç duymuyor muyuz?
...

-YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN-